Yaz mevsimi, düğün mevsimi aynı zamanda. Onun için de, evlilik ve ilişki sorunları hakkında birkaç şey söylemek istedim.
Çeşitli ülkelerde yapılan araştırmalar göstermiş ki, çiftlerin evleri anne-babalarının evlerine ne kadar yakın olursa boşanma oranları da o oranda yüksek oluyor. (Ben değil, İsviçreli bilim adamları söylüyor! 😀)
Yani...
Yani, kendi ailelerimizden ayrılıp yeni bir aile kurmayı beceremiyoruz demek. Yani karışanımız çok olunca, kafamız da daha çok karışıyor demek.
Onun için de, yaşayacağınız yer, orada tutacağınız ev, o evin içine koyacağınız eşyalar ve diğer tüm konularda sadece kendiniz karar verin.
Aileler mi?
Onlar başta biraz üzülürler, ama kararlılığınızı gördükçe; yeni ve ayrı bir aile olduğunuza alışırlar. Ufak tefek kırgınlıklar da kısa sürede geçer. Evlenmeden önce birbirimizi yeterince tanıdığımızdan ve anladığımızdan emin olmalıyız. " Bazı şeyleri de sonra hallederiz' yada "zamanla alışır" anlayışında olmamalıyız.
Birbirimizi yeterince tanıdığımızdan emin olsak bile; evliliğin her iki taraf için yeni bir zemin olduğunu ve bu yeni zeminde bazı davranışlarımızın farklılaşabileceği gerçeğini akıldan çıkarmamalıyız.
Başkalarının yanlışlarından doğruya ulaşmaya çalışmamalıyız. Mesela "babam veya filanca tanıdığımız kötü bir eşti, ben tersini yapmalıyım" dememeliyiz. Bir yanlıştan, sadece onun yanlışlığını öğrenebiliriz, tersini yaparak doğruyu her zaman bulamayabiliriz.
Onun yerine, doğrusunu yaptığını düşündüğümüz birilerini örnek alabiliriz. Ama en önemlisi, yeterli bir iletişim ve sabırla hatalarımızı düzelterek kendi doğrularımıza ulaşmamız.
Evliliği, aynılaşma, olarak ele almamalı, dolayısıyla her etkinliği beraber yapma, telefon, sosyal medya şifrelerini paylaşma zorunluluğu getirmemeliyiz.
Yani "bir elmanın iki yarısı olmaya zorlamaktansa karışık meyve suyu olmaya gayret etmeliyiz. Hem her ikisinin tadını veren, hem de her ikisinden farklı...